24 Temmuz 2011 Pazar

Almanya

-Mannheim-

2010 Kasım'ının ilk günlerinde Almanya - Germesheim'da değişim programına katılan arkadaşlarıma gidiyorum. İlk geldiğim günün akşamı artık bir adet haline dönüşen Erasmus partisine gidiyoruz. Germersheim'da gezmeye değer pek bir şey olmadığı için ertesi sabah en yakın büyük şehir olan Mannheim'a gidiyoruz.


İner inmez yine bir yerden bedava harita buluyoruz ve haritayı anlamıyoruz. Sokakta yüksek sesle Türkçe konuşan kişilere nereye gidelim diye soruyoruz. Onlarda bize kısaca Mannheim'ı anlatıyorlar.


Tren istasyonunu arkamıza alarak yürüyoruz ve hemen karşımıza kule çıkıyor ama bu kule ne kulesidir amacı nedir bir fikrim yok. Onünde geniş bir havuz var.


Havuzu takip ederek ilerlerseniz dünyada üretilen ilk arabayı göreceksiniz. İlk araba Mannheim'da üretilmiş. Bu yolu izlemeye devam ederseniz kışlık kiliseye varacaksınız ve ardından büyük bir park önünüze çıkacak.


Parkın adı Louisan Park. Parka giriş ücreti 5 Euro. Parkta büyükçe bir televizyon kulesi var ve park harika. Kuleye çıkış ücreti kişi başı 4 Euro.


Parkta bulunan gölde sandallarla küçük bir gezintiye çıkabilirsiniz. Yarım tur 3, tam tur 6 Euro ve tam tur yaklaşık 45 dakika sürüyor. Çok keyifli bu turun ardından parkta geziyor ve şezlonglara uzanıyoruz. Ardından ilk gittiğimiz tarihi kuleye doğru yol alıyoruz.


Arkanıza tren istasyonunu alacak şekilde kulenin solunda kalan yoldan devam ederseniz sırayla giyim mağazaları ve ardından Türk mahallesine geleceksiniz. Türk mahallesine geldiğiniz zaman bir heykel göreceksiniz. Bu heykelin etrafında İstanbul isimli bir Türk restoranı-kafesi bulunuyor. Restorandaki menünün sadece Türkçe olması bizi şaşırtıyor. Restoran oldukça kalabalıktı. 60 gündür Avrupa'da olan ben hemen sarma siparişi veriyorum ve büyük bir iştahla yemeye koyuluyorum.


Ve ardından Türk kahvelerimizi söylüyoruz. Restoranın karşısında bulunan kasabın yanındaki yol Türk mahallesinin başlangıcı oluyor ve bu caddede bulunan Taksim Baklava dükkanından yarım kilo baklava alıyoruz.


Saat 16:00 gibi Mannheim'ı terk ediyor ve Germersheim'a geri dönüyoruz.

-Köln-

Brüksel'e geri döneceğim gün sabah saatlerinde önce Köln'e varıyorum ve burada 6-7 saatlik bir mola veriyorum. Köln Almanya'nın önemli ve yoğun nüfuslu kentlerinden biri. Ayrıca burada pek çok Türk yaşıyor. Tren istasyonundan çıkar çıkmaz ilk göreceğiniz ( ve belki de şehirde kesinlikle görmeniz gereken yapı) Köln Dom'u olacak. Köln Dom'u oldukça büyük ve yüksek bir yapı. İçerisi de bir o kadar büyük ve çok kalabalık.


Köln'de bir çok kilise bulunuyor. Bu kiliselerin bazıları kullanılmıyor.


Çok ünlü Hohenzollern Köprüsü'de aşağıda gördüğünüz köprü oluyor.  

 Akşam olunca tren istasyonuna gidiyorum ve Brüksel trenini beklemeye koyuluyorum.
 Çok kısa anlatmış da olsam aslında Köln oldukça canlı bir şehir sayılabilir. Benim gittiğim dönemde çok fazla altyapı ve bina inşaatı vardı. Her ne kadar gözüme hoş görünmese de en azından Brüksel'den daha hareketli bir şehir olduğu eni konu belliydi. Ayrıca Almanya'da Türk restoranlarında satılan dürüm, lahmacun vb. Türk yemeklerinin tadı oldukça lezzetli ve ne gariptir ki Türkiye'den daha ucuz.

Hollanda

-Amsterdam-

2010 Ekim'in son günleriydi. Türkmen bir arkadaşımla beraber Amsterdam'a gitmeye karar verdik. Brüksel'den 12:30 gibi trene bindik ve 15:00 gibi Amsterdam'a vardık. Merkez tren istasyonundan çıktığımız gibi dikkatimizi çeken ilk şey bisikletlerin çok fazla olmasıydı.


Amsterdam'da bisiklet kullanımı o kadar yaygın ki bisikletler için özel yollar ve trafik ışıkları bulunuyor. Şehri gezerken bisiklet kiralamanız gezinize değişik bir hava katabilir. Yollarda bisiklet görmeye alışkın olmayan biz Türkler için oldukça farklı bir şehir. Bir kaç defa ezilme tehlikesi atlattım. Yukarıdaki resimde gördüğünüz gibi bir sürü bisiklet park edilen özel alanlar var; fakat, anlamadığım bunca bisikletten kendi bisikletini bu insanlar nasıl buluyorlar.


Amsterdam özgürlükler şehri olarak biliniyor. Amsterdam'a geldiğimiz ilk anda ilk hedefimiz kuşkusuz seks müzesi oldu. Seks müzesinde pornonun bir nevi geçmişi anlatılıyor. Yukarıda gördüğünüz sandalyelerde uzun süre oturursanız sandalyenin altından dildo çıkıyor ve namüsait bölgelerinize temas ediyor; Amaç çok oturma!


Madame Tussauds müzesine giriş 25 Euro ve yanlış hatırlamıyorsam 17:00 da kapanıyor.



Amsterdam kanallar üzerine kurulmuş bir şehir. Her köşe başında bir kanal var. Şehir inanılmaz güzel görünüyor bu kanallarla. Ayrıca Madame Tussauds'dan ilerleyerek devam ederseniz bir kanal boyunca lale dükkanları göreceksiniz.


Red Light Sokağı Amsterdam'ın en ünlü cazibe merkezi olsa gerek. Burası gerçekten oldukça enteresan bir sokak. Camlarda striptiz dansı yaparak erkek düşürmeye çalışan kızlar, canlı porno tiyatroları var.Kızlarla fiyatı konuşabilirsiniz. Benim sorduğum kız saatine 100 Euro istemişti. Kızlar da çok güzel. Bu caddede yürümek utanılacak bir şey değil. Herkes oldukça rahat. Canlı porno tiyatrolarında fiyatlandırma dakika üzerinden hesaplanıyor. 2 dakika seyretmek 2.5 Euro ydu. Bu tiyatrolarda hetero, gay, lezbiyen, biseksüel, grup ve transeksüel porno seçenekleri var. Bu caddede yürürken duyduğumuz diller genellikle Rusça, Arapça ve Türkçe oluyor. Caddede ve şehir genelinde ayrıca seks barlar var. Kızların fotoğrafını çekmenizi önermiyorum aksi takdirde Faslı abiler size sorun çıkarabilirler.


Ben gittiğimde Madame Tussauds müzesi önünde büyükçe bir lunapark vardı. Yanınızda dizüstü bilgisayar varsa McDonalds'da ücretsiz internet bağlantısından faydalanabilirsiniz. McDonalds'da yemek yerseniz duvarlarda yemeğiniz bittikten sonra kalkın, kalkmazsanız uyarılırsınız, uyarıya kulak asmazsanız polisi ararız yazısı sizi şaşırtmasın.


Sabahın ilk saatlerinde nihayet bir yel değirmeni görüyorum. Amsterdam'ın merkezinde tamamen açık herhangi bir yandan kapalı olmayan pisuvarlar bulunuyor. Ulu orta çiş yapabiliyorsunuz. Amsterdam'da ayrıca uyuşturucu tüketimi serbest ve bir çok Mariano/Kenevir (kaba tabirle ot) kafesi var. Amsterdam marjinal bir şehir sayılabilir. Sokakta insanlara soru sormaktan çekinmeyin. Neredeyse herkes (klasik bir Flaman alışkanlığı) İngilizce bilir ve size mekan tavsiyesinde bulunurlar. Amsterdam'da ayrıca Hard Rock Cafe de bulunuyor. Genel olarak çok çılgın bir şehir olsa da ben çok fazla beğenmiyorum Amsterdam'ı. Güneşin doğduğu ilk saatlerde Hollanda'yı terk ediyoruz.

23 Temmuz 2011 Cumartesi

Fransa

-Paris-

2010 Eylül'ünün son haftası. Ani bir kararla Brüksel'den Paris'e arkadaşıma gidiyorum. Brüksel'den eurolines otobüslerini kullanıyorum Paris'e gitmek için. Yol yaklaşık 4 saat sürüyor ve eurolines otobüsü sizi Gallieni İstasyonu'nda bırakıyor. Arkadaşımla buluşuyorum ve akşam bir Erasmus partisine gidiyoruz. Ertesi sabah Paris'i keşfe gidiyoruz. Paris metrosu fiyatlandırma olarak 2 farklı hattan oluşuyor. Şehrin dışında kalan ve sizi şehir metrosuna götüren hatlar 3.80 Euro, şehir içindeki metro hattı da 1.70 Euro. İlk durağımız Eiffel Kulesi oluyor.


Kuleye varıyoruz ve bol bol resim çekiliyoruz. Hatta kulenin önünde apaçi dansı bile yapıyor bunu videoya kaydediyoruz. Kuleye çıkmak için oldukça beklemeniz gerekiyor çünkü bekleyen kişi sayısı çok fazla. Kuleye ister yürüyerek ücretsiz ister parasını vererek asansörle çıkabilirsiniz. Gece çıkmanın daha keyifli olduğu söyleniyor.


Ardından Champs - Elysees Caddesi'ne gidiyoruz. Kendimizi bu nasıl bir Kapitalizm demekten alıkoyamıyoruz. Louis Vitton'ın önünde uzayıp giden kuyruğu, limuzinlerden çığlık atanları görünce pek bir şaşırıyoruz.

Akşama doğru ünlü kabare Moulin Rouge'a gidiyoruz. Moulin Rouge'un bulunduğu sokakta bir çok seks shop bulunuyor. Moulin Rouge girişi çok kalabalık ve kişi başı 150 Euro.


Ertesi sabah Lüksemburg bahçesine yol alıyoruz. Hava 28 derece harika. Lüksemburg Bahçesi'nde spor yapan bir çok kişi görebilirsiniz. Bahçe tasarımı muhteşem ve hayran olunası.


Paris'in merkezinde hemen hemen her yerde ihtişamlı heykeller ve süs havuzları görmeniz mümkün.


Yukarıdaki resim Sorbonne Üniversitesi.


Biraz daha ilerleyince Notre - Dome kilisesine varıyoruz. Bu kilisenin girişinde de muazzam bir kalabalık var ve çok da zamanım olmadığı için girmeyi pas geçiyoruz.


TV kanalları Paris'ten yayın yapıyorsa genelde bu köprüyü ve manzarayı kullanıyorlar.


Ve son olarak Louvre Müzesi'ne ulaşıyoruz. Maalesef Louvre Müzesi'nin kuyruğu da sanırım 150 metre kadar vardı. Bitmeyen kuyruklardan dolayı Paris'te ne Eiffel'e çıkabiliyor ne de müzeleri gezebiliyoruz. Önemli bazı yerleri de çok vaktim olmadığı için gezemiyorum. Aşkın, sanatın, görselliğin, pahanın, sanatın merkezi Paris muhteşem bir şehir. Baştan aşağı bir tarihi eser. Avrupa'da görmeden dönmemeniz gereken bir şehir. Paris'te metro istasyonlarındaki bilet gişelerinden ücretsiz olarak şehir haritası alabilirsiniz.