11 Kasım 2011 Cuma

-Yunanistan-

-Rodos Adası-

4 Eylül 2011 günü Marmaris'ten Rodos'a katamaranla gidiyorum. 45 dakikalık katamaran yolculuğundan sonra Rodos'a ulaşıyor hemen pasaport kontrolü için sıraya giriyorum. Sanırım Yunanistan öyle ağır bir ekonomik krizdeki size hiçbir şey sormadan sadece ülkeye girildi damgasını basıyor. Limandan çıktıktan sonra sağ tarafa doğru ilerleyince surların ardına geçebilecek bir kapıdan içeri doğru giriyorum.


Karşıma bu tarihi yapı çıkıyor. Bu yanlış hatırlamıyorsam çok eski bir kiliseydi.


Sokaklarda gezerken Türkiye karşıtı pankartlar ve tabelalar görebilirsiniz.


Yukarıda gördüğünüz caddede bir çok konsolosluk bulunuyor. Cadde oldukça şık. Bu caddenin sonunda sağ tarafınızda bir müze kalacak. Girişi 6 Euro. Tarihe pek de meraklı değilseniz girmenizi tavsiye etmem.


Bu da Rodos Kapısı.





Dünya'nın eski yedi harikasından biri de bir zamanlar Rodos'ta bulunuyormuş. Rodos Heykeli'nin resimde gördüğünüz ceylanların tam da olduğu yerde yükselen insan şeklinde 30 metrelik bir heykel olduğu sanılıyor.


Rodos'ta deniz kıyısında bulunan bir çok kale ve değirmene gitmek maalesef mümkün olmuyor. Çünkü bu yerler uluslararası bölge olarak sayılıyor ve girişi yasak. Rodos oldukça hoş ve eğlenceli bir Yunan adası. Eski şehir kısmında dar sokaklara mutlaka girin. Çok değişik şeyler keşfedebilirsiniz. Ayrıca Rodos, Türkiye'nin tatil beldelerine kıyasla oldukça ucuz. Hemen ilk gördüğünüz mağazadan bir şey almak için atlamayın. Her yere fiyat sorun. Aynı malı yarı fiyatına bulabilirsiniz. Ayrıca adaya çok fazla Türk turistin gelmesi sebebiyle neredeyse tüm esnaf Türkçe öğrenmiş. Esnafların bir kısmı da Türk. Yunan halkı çok sıcak ve samimi. Türkleri de seviyorlar.

Rodos'ta Osmanlı izlerini sıkça göreceksiniz. Bazı yerlerin girişinde Türkçe ismi de yazıyor.

Rodos'tan diğer Yunan adalarına günübirlik turlarla gidebilirsiniz.

Marmaris'ten yazın her gün adaya katamaran kalkıyor. Tek yön 43, gidiş geliş 45 Euro. Tek yön ve gidiş dönüş yönündeki fiyat farkının 2 Euro olma sebebini ben de anlamış değilim. Bu yolculuk 45-50 dakika sürüyor.

Rodos konum olarak Türkiye'ye çok yakın olduğu için Turkcell hattınız burada çekiyor. Böylece başka bir ülkede Türkiye tarifesiyle konuşma yapabiliyorsunuz.

Rodos'ta uluslararası havaalanı da bulunuyor ve Ryanair gibi ucuz fiyata bilet satan uçak firmaları bir çok Avrupa ülkesine uçuyor. Seyahatimin sonunda Ryanair kullanarak Brüksel'e gittim.

Rodos ayrıca dünyadaki en ünlü 5. tatil beldesi. Deniz, kum, güneş üçlüsü için de ideal bir yer. Adayı görmenizi tavsiye ederim.


 
-Sömbeki Adası - Panormitis-
Rodos'a vardığım ilk gün etrafı dolaşırken Yunan adaları turları satan yerlere de baktım. Kısa zamanda en rahatı kesinlikle Sömbeki Adası'ydı. 5 Eylül 2011 günü Rodos'a geldiğim limandan sabah 08:30 civarı Sömbeki Adası'na giden feribota bindim. Adanın ilk olarak Panormitis kısmına ulaştık.

Panormitis tarafında 1 saat mola verildi. Burada sadece bir kilise var. Gezebileceğiniz başka bir yer yok. Kilise girişinde bayanlara diz kapağına kadar bacaklarını kapatmaları için bir örtü veriliyor. Sonuçta kilise de kutsal bir mekan.


Panormitis'in ardından adanın Sömbeki köyüne ulaşıyoruz. 3.5 saatlik bir mola veriliyor. Burası oldukça geleneksel şekilde inşa edilmiş bir köy. Oldukça sakin sessiz bir yer. Yat sahibi bir çok Türk'ün gözde tatil mekanlarından. Yatların bulunduğu bölgedeki işletmelerde Türkçe açıklamalar da bulunuyor.



Feribottan indikten sonra sol tarafa doğru yürürseniz yukarı çıkan merdivenleri göreceksiniz. Bu merdivenlerin en üst kısmında Sömbeki Müzesi var fakat bu müze Pazartesi günleri kapalı. Müze dışında bir de kilise var fakat bu kilise kapalı. Merdivenleri çıkarken size su uzatacak olan bir teyze olacak. Ihlamur vb. bitki ıvız zıvır almak istemiyorsanız o suyu almayın. O teyzeyi geçtikten sonra tam köşede harika manzaralı kafeye oturun ve taze sıkılmış limon için. 5 Euro.


Geminin sağ tarafında başka bir kilise var. İsterseniz bir gidip bakın ama pek de bir numarası yok.

Rodos'tan günübirlik turla gidiş dönüş 20 Euro. Fakat bu fiyat Haziran-Ağustos döneminde sanırım 25 Euro'ymuş.Vaktinizi değerlendirmek istiyorsanz güzel bir kaçamak. Ayrıca Sömbeki Adası'da konum olarak Türkiye'ye çok yakın olduğu için Turkcell çekiyor.

10 Kasım 2011 Perşembe

-Lüksemburg-

-Lüksemburg-

Bir ülke düşünün ki tek bir fakir, evsiz yok. Bir ülke düşünün ki her yerinden paha akıyor. Bir ülke düşünün ki suç oranı sıfır. Bir ülke düşünün ki adı gibi Lüks.

6 Ocak 2011 günü Brezilyalı 2 arkadaşımı peşime takıyor ve sabahın çok erken saatlerinde Lüksemburg'a günübirlik gidiyoruz. Lüksemburg adı gibi lüks ve şık bir ülke. Bankaların İsviçre'den sonra ikinci merkezi. Dünyada Dukalık'la yönetilen tek ülke. Bu da Prens yönetimindeki ülke anlamına geliyor. Bu ülkenin ayrıca küçük de olsa bir askeri ordusu var. Bu kadar şatafatlı ve paha akan bir ülke de haliyle biraz pahalı.

Lüksemburg'un üç resmi dili var; Fransızca, Almanca, Lüksemburgca. Lüksemburg şehrinde Fransızca günlük hayatta daha çok tercih ediliyor.


Yukarıda ''Born to Be Wild'' yazan camekan bina Lüksemburg Tarih ve Sanat Merkezi. Müzede Lüksemburg'un tarihi çok detaylı bir şekilde anlatılıyor. Müze 4 kat ve müzede bulunan asansör sizi çok şaşırtacak ve sanırım bir daha hayatınız boyunca o büyüklükte bir asansör görmeyeceksiniz. Bilet alırken indirim için öğrenci kimliklerinizi gösterin.




Lüksemburg'da bazı sokaklar sanırım prestij için mermerden yapılmış. Oldukça şık sokakların bulunduğu Lüksemburg'a hayran olmamak elde değil.


Burası Dukalık Sarayı. Dukalık Sarayı'nın önünde bir asker arada bir kontrol gezisi yapıyor. Bu askerin resmini çekmemenizi öneririm çünkü bazı ülkelerde polis ve askerlerin resmini çekmek kanunlara aykırı. Böyle bir durumda polis ve askerin sizi vurma yetkisi var.



Burası şehir merkezi. Burada hediyelik eşya satan mağazalar var. Lüksemburg pahalı bir ülke olduğu için hediyelik eşyalar da haliyle ucuz değil. Belçika'ya gidecekseniz hediyelik eşyaları Belçika'dan almanızı öneririm çünkü aynı şeyler Belçika'da yarı fiyatına satılıyor.


Nehir kısmına eğer hava karlı değilse mutlaka inin ve bol bol resim çekin çünkü manzara çok güzel.


Lüksemburg ayrıca yukarıda gördüğünüz gibi köprüleriyle oldukça ünlü.

Lüksemburg'a önce arkadaşlarımla daha sonra da halamla gitmiştim. İlk gittiğimde her taraf kar kaplı ve soğuk diye pek bir şey anlamamıştım fakat ikinci defa gittiğimde hava güneşliydi ve yerde kar yoktu. Buraya kesinlikle gidin. Muhteşem bir yer. Paris bile bence lüks ve elitlik konusunda Lüksemburg'la yarışamaz.

Lüksemburg'a Belçika'dan gidecekseniz iki seçeneğiniz var. Brüksel'den Arlon'a giden trene binecek ve Arlon'da inip TEC otobüsleriyle Lüksemburg'a gideceksiniz. Otobüs fiyatı 3.50 Euro. Arlon'dan tekrar tren kullanmak isterseniz 6.50 Euro. Yol bu şekilde gidiş dönüş 8-9 saat sürüyor. Bundan dolayı sabah 06:00 trenine binmenizde fayda var. Daha önce Belçika yazımda bahsettiğim Go Pass'iniz varsa ve fazla da bütçe ayırmak istemiyorsanız bu şekilde gitmenizi öneririm. Bir diğer seçenek de direk Lüksemburg'a giden tren. Tek kişi gidiş dönüş 42 Euro fakat eğerki 2 kişiyseniz bilet fiyatı gidiş dönüş kişi başı 30 Euro toplamda 60 Euro oluyor. Bu da SNCB (Belçika Devlet Demiryolları) nin sizin için yaptığı bir güzellik. Bu şekilde yolculuğunuz gidiş dönüş toplamda 6 saat sürüyor. Türkiye'den direk uçuş yazın sadece Antalya'dan Luxair ile var.

Sokaklarda çok şık insanları görünce havaya girebilirsiniz. Ayrıca lüks segmentte hizmet veren markaların neredeyse hepsi Lüksemburg'da bulunuyor.

8 Kasım 2011 Salı

-Slovakya-

-Bratislava-

Macaristan'da kaldığım 10 gün boyunca bari bir başka ülke daha göreyim dedim ve iki arkadaşı da peşime takarak Bratislava'ya doğru yola çıktım. Budapeşte'den gidiş dönüş kişi başı 16 Euro'ya 3 saatlik bir yolculuğun ardından ulaşılabiliyor. Oldukça karlı ve soğuk bir havada Bratislava gezimiz başlıyor.

İndiğimiz gibi istasyon çıkışında bulunan büfeden 50 Cent'e otobüs bileti alıyoruz ve merkeze giden otobüse biniyoruz.


Otobüsten indikten sonra küçük ama şirin bir köprüden geçiyor ve karşımızda dünyadaki önemli şehirlerin bulunduğu bir pusula çıkıyor. Biz de hemen İstanbul'u buluyoruz.


Burayı geçtikten sonra nehir kenarına gidiyoruz. Yukarıdaki resim ünlü Ufo Köprüsü. Neden böyle bir köprü yapma ihtiyacı hissetmişler bilmiyorum ama değişik bir yapı olmuş.


Ardından dağları tepeleri tırmanarak Bratislava Kalesi'ne ulaşıyoruz. Ama ne ilginçtir ki bu kale 2008 yılında oldukça abartılı restore edilmiş ve içi boşaltılmış. Yani içerisi boş olduğu için giriş de yok.


Sokaklar ve binalar çok hoş. Her yerde Bratislava ve Slovakya ile alakalı ürünleri satan dükkanlar var.


Yukarıdaki heykelin adı Paparazzi. Bu heykele benzer dört heykel var.


Burası da Cumhurbaşkanı Köşkü.

Bratislava oldukça hoş, şirin, sakin ve sessiz bir şehir. Yeni bir yer görmek istiyorsanız gidin derim ama özellikle görebileceğiniz hiçbir şey yok. Gittiğim dönemde Noel Pazarı olduğu için az da olsa canlı sayılabilirdi. Bir araştırmaya göre dünyanın en pahalı 10 şehrinden biri fakat bence hiç alakası yok. Hatta çok ucuz bile sayılabilir. Otobüslerde biletinizi kontrol eden bir makine var. Biletinizi ona mutlaka okutun. Normalde kontrol olmuyor ama olur da kontrol ederler ve sizin de biletiniz yok ya da biletinizi makineye bastırmamışsanız 40 Euro ceza ödüyorsunuz.

-Macaristan-

-Budapeşte-

Eğer Avrupa'da uzun süre kalacaksanız ve gezip tozmaya meraklı biriyseniz ucuz uçak bileti satan hava yolu şirketleri tam da sizin için biçilmiş kaftan!

2010 Aralık ayının ortasında Wizzair ile gidiş dönüş 35 Euro'ya aldığım biletle Budapeşte'de Erasmus yapan arkadaşlarımın yanına gidiyorum. O sıralar tüm Avrupa buz kesiyordu. Tabiki Macaristan da. İlk geldiğim gece kendimi bir Erasmus partisinde buluyorum. Sonraki günlerde de Bratislava'ya ve birkaç partiye daha gitmekten başka bir hareket olmuyor.



İlk olarak Kahramanlar Meydanı'na gidiyorum. Bu anıt Büyük İmparator Attila ve askerlerini simgeliyor. Anıtın sağ tarafında Güzel Sanatlar Müzesi var.




Yukarıdaki köprü Ünlü Aslanlı Köprü. Şehrin gece görüntüsü tek kelimeyle muhteşem. İstanbul'a çok benziyor. Tuna nehri şehri ortadan ikiye ayırıyor. Diğer resimde gördüğünüz büyük bina şehrin Buda tarafında kalıyor. Şehrin diğer tarafına da Peşte deniliyor.


Sokaklar çok gösterişli. Her yerden tarih akıyor.


Yukarıdaki bina da Macaristan Meclis binası.

Macaristan, Batı Avrupa ülkelerinin (Hatta Türkiye'nin bile) çok gerisinde kalmış, evsizlerle dolu, her yerde fakirliğin, sefaletin kol gezdiği, gece hayatı oldukça canlı, her sokakta Türk restoranları olan bir ülke olarak hafızamda kalıyor. Macar Halkı Türkleri seviyor. Temizliğe dair her şeyi Türklerden öğrendiklerini belirtiyorlar. Aralık ayında Macaristan dışarıda birkaç dakika duramayacağınız kadar soğuk oluyor. Ben gittiğimde -20 leri görmüştü. Böyle bir durumda tarihi mekanları gezmek yerine nasıl ısınırımın derdine düşünüyorsunuz. 10 gün kalmama rağmen aşırı soğuktan dolayı pek bir yer gezemiyorum. Hatırlıyorum; Tuna nehri buz tutmuştu.

Kesinlikle görülmesi gereken bir şehir Budapeşte. Şehrin her yerinde seks yapar gibi aşırı cesaretle öpüşen çiftleri görünce çok şaşırabilirsiniz. Macar Halkı boylu poslu, iri yarı bir halk fakat Komünist dönemin onlar üzerinde büyük etkisi var. Çok korkak yetiştirilmişler.

Macaristan para birimi Macar Forinti'dir. Fakat Budapeşte genelinde Euro da kabul ediliyor.

Metro'da ya da otobüste bilet kontrol eden kişileri görmek size komik ve garip gelebilir. Metroda bir turnike olmuyor. 5-6 kişilik bir görevli grubu elinizde bilet var mı yok mu diye bakıyor. Bir nevi canlı turnike. Otobüse veya tamvaya bindiğinizde size bilet var mı yok mu diye soran olmuyor. Olur da bir kontrole denk gelirseniz ceza ödüyorsunuz.

28 Ağustos 2011 Pazar

-Norveç-

-Oslo-


Ryanair'den aldığım gidiş dönüş 10 Euro biletle Kasım 2010 un son günlerine doğru Oslo'ya gidiyorum. Oslo dünyanın en pahalı şehri. 2 günlük bir sürede burada bulunacaksanız yanınıza 500-600 Euroya eşdeğer Norveç Kronu almanızı öneriyorum. Yanınıza Euro değil Norveç Kronu alın. Oslo'da kalabileceğiniz en ucuz yer Anker Hostel. Burada bile 8 kişilik odaya geceliği 35 Euro kadar bir para ödüyorsunuz.

Aşağıda gördüğünüz kaplan şehrin simgesi ve şehrin merkezi oluyor. Kaplanın kıç tarafı hizasında Turizm ofisi ve Tren istasyonu bulunuyor. Turizm ofisinden Oslo haritası ve Oslo rehberlerini ücretsiz alabilirsiniz. Ayrıca yazının sonlarına doğru bahsedeceğim Oslo Pass'inizi de buradan alıyorsunuz.
Tren istasyonunu solunuza alarak ilerlerseniz Oslo'nun ünlü Opera Binası'nı göreceksiniz. Bu binanın terasına çıkabilirsiniz.


Sahil şeridinden yürümeye devam ederseniz karşınıza Oslo Belediye Binası çıkacak. Bu binanın yapımına Norveç'e özgü bir peynir ilham vermiş. Ayrıca belediye binasının yanında kalan sarı bina da Nobel Barış Merkezi yer alıyor. Belediye binasının önünde çıplak heykeller bulunuyor. Oslo'da göreceğiniz tüm heykeller çıplak.

Sahil şeridinden devam ederseniz Oslo'luların buluşma merkezi olan Aker Bryyge yi göreceksiniz. Burası bir alışveriş merkezi. Sahil kısmında kalan restoranlarda yemek yemek isterseniz kişi başı 150 Euro kadar bir rakamı gözden çıkarmanız gerekecek. Size tavsiyem Burger King'lerde yemek yemeniz. Bir menü ortalama 15 Euro civarında.


Adını hatırlamadığım bir metro istasyonuyla Oslo Kraliyet Sarayı'na varıyorsunuz. Bu istasyonun çıkışında Amerikan Konsolosluğunu görmeniz gerekiyor.


Oslo'ya gelecekseniz gitmeniz gereken yerlerden birisi tabiki de Viking Gemi Müzesi oluyor. Buraya otobüs aracılığıyla geliyorsunuz. Müzede 3-4 tane gemi ve bazı Viking eşyaları bulunuyor. Gemiler oldukça büyük her biri 15-20 metre boyunda. Vikingler biz zamanlar bu gemilerle tüm dünyaya korku salmış hatta İstanbul'a kadar gelmişler. Viking dilinde ''Miklagard'' (Çok büyük şehir) olarak adlandırdıkları İstanbul, Vikinglerin o zamana kadar gördükleri en büyük şehirmiş.

Oslo şehir merkezi akşam görüntüsü.


Yukarıda gördüğünüz dinozor iskeleti Oslo jeoloji müzesinde bulunuyor. Bu müzede dünyanın oluşumuna dair bir çok şey öğreniyorsunuz.

  
(Yukarıdaki resimde ) Oslo Üniversitesi Oslo'nun tam merkezinde yer alıyor. Ayrıca hemen çaprazında Norveç Parlamentosu (aşağıda resimde) bulunuyor. Parlamentoya istediğiniz kadar yaklaşın kimse bir şey demez.


Vigeland Park şehrin önemli turistik yerlerinden biri. Burası bir açık hava müzesi gibi. Bir çok heykel var ve hepsi çıplak.

Oslo'ya sonbahar-kış döneminde gelecekseniz yanınızda mutlaka bere, eldiven, atkı getirin. Aksi taktirde saçma salak örgü bir bereye 50 Euro ödeyebilirsiniz. Soğuk kulaklarınızı fena kesebilir yanınızda bere yoksa almaya mecbur kalıyorsunuz. Benim gittiğim dönemde hava
-17 derece civarındaydı ve gün batımı saat 3-3.30 saatlerindeydi. Güneş batımınına göre gezeceğiniz yerleri ayarlayın. Oslo Ulusal Sanat Galerisi'nde Munch'ün ünlü tablosu Çığlık bulunyor. Galeriye girmek ücretsiz fakat resim çekmeyin. Oslo'da marketlerden su almayın. 0.5 lik sular 4 Euro.Bunun yerine boş bir pet şişeye musluktan su doldurun. Suların tadı çok güzel ve dünyadaki en kaliteli su. Oslo'ya gitmeden önce http://www.visitoslo.com/ adresi üzerinden Oslo Pass alın. 48 Saatlik pass almanızı tavsiye ediyorum. Burada ödeme yaptıktan sonra bir belge mail adresinize yollanacak. O belgenin çıktısını alın ve turizm ofisine verin. Onlar size Pass'inizi verecek. Bileti aldıktan sonra bineceğiniz ilk metro ya da otobüse 1 defaya mahsus olmak üzere bastırın. Bir kaç defa damga bastırırsanız biletiniz geçersiz oluyor. 1 defa bastırdıktan sonra şöförlere ya da kondüktörlere sadece bileti göstermeniz yeterli. Bu bilet sayesinde bir çok müzeye ücretsiz giriş yapabiliyorsunuz. Ayrıca ilginizi çekerse Bygdoy yarımadasında bulunan Kon-tiki, polar ve gemi müzelerine gitmenizi öneriyorum. Gitmek istediğiniz yerlere giden metro ve otobüs hatları turist ofisinden alacağınız Oslo Guide da yazıyor. Norveçliler çok sıcak ve samimi insanlar ve herkes İngilizce biliyor. Soru sormaktan çekinmeyin. Geliş-gidişlerinizi Rygge havaalanından yapacaksanız otobüs seçeneğiniz veya sizi trene ücretsiz götüren otobüs seçeneğiniz var. Otobüsle gitmek daha mantıklı ve ucuz. Geliş-gidiş bileti alacağınızı şöföre söyleyin ve vereceği bileti kaybetmeyin. Giderken o bileti vererek otobüse bineceksiniz. Son olarak sakın taksi kullanmayın. 200 metre mesafeye 25-30 Euro para ödeyebilirsiniz.  Metroda sohbet ettiğim yaşlıca bir kadın çok iyi İngilizce konuşuyordu. İtalyanca'yı daha iyi biliyorum dedi. Daha önce Antalya'ya geldiğini söyleyen bu kadın Antalya'da bir kadının teyzemizin oturması için çocuğunu kucağına almasına çok şaşırmış. Bu tarz inceliklerin Norveç'te olmadığını söylüyor. Ayrıca Türkiye'nin Avrupa'da yaşayan Türkler yüzünden çok yanlış tanındığını belirtiyor.

24 Temmuz 2011 Pazar

Almanya

-Mannheim-

2010 Kasım'ının ilk günlerinde Almanya - Germesheim'da değişim programına katılan arkadaşlarıma gidiyorum. İlk geldiğim günün akşamı artık bir adet haline dönüşen Erasmus partisine gidiyoruz. Germersheim'da gezmeye değer pek bir şey olmadığı için ertesi sabah en yakın büyük şehir olan Mannheim'a gidiyoruz.


İner inmez yine bir yerden bedava harita buluyoruz ve haritayı anlamıyoruz. Sokakta yüksek sesle Türkçe konuşan kişilere nereye gidelim diye soruyoruz. Onlarda bize kısaca Mannheim'ı anlatıyorlar.


Tren istasyonunu arkamıza alarak yürüyoruz ve hemen karşımıza kule çıkıyor ama bu kule ne kulesidir amacı nedir bir fikrim yok. Onünde geniş bir havuz var.


Havuzu takip ederek ilerlerseniz dünyada üretilen ilk arabayı göreceksiniz. İlk araba Mannheim'da üretilmiş. Bu yolu izlemeye devam ederseniz kışlık kiliseye varacaksınız ve ardından büyük bir park önünüze çıkacak.


Parkın adı Louisan Park. Parka giriş ücreti 5 Euro. Parkta büyükçe bir televizyon kulesi var ve park harika. Kuleye çıkış ücreti kişi başı 4 Euro.


Parkta bulunan gölde sandallarla küçük bir gezintiye çıkabilirsiniz. Yarım tur 3, tam tur 6 Euro ve tam tur yaklaşık 45 dakika sürüyor. Çok keyifli bu turun ardından parkta geziyor ve şezlonglara uzanıyoruz. Ardından ilk gittiğimiz tarihi kuleye doğru yol alıyoruz.


Arkanıza tren istasyonunu alacak şekilde kulenin solunda kalan yoldan devam ederseniz sırayla giyim mağazaları ve ardından Türk mahallesine geleceksiniz. Türk mahallesine geldiğiniz zaman bir heykel göreceksiniz. Bu heykelin etrafında İstanbul isimli bir Türk restoranı-kafesi bulunuyor. Restorandaki menünün sadece Türkçe olması bizi şaşırtıyor. Restoran oldukça kalabalıktı. 60 gündür Avrupa'da olan ben hemen sarma siparişi veriyorum ve büyük bir iştahla yemeye koyuluyorum.


Ve ardından Türk kahvelerimizi söylüyoruz. Restoranın karşısında bulunan kasabın yanındaki yol Türk mahallesinin başlangıcı oluyor ve bu caddede bulunan Taksim Baklava dükkanından yarım kilo baklava alıyoruz.


Saat 16:00 gibi Mannheim'ı terk ediyor ve Germersheim'a geri dönüyoruz.

-Köln-

Brüksel'e geri döneceğim gün sabah saatlerinde önce Köln'e varıyorum ve burada 6-7 saatlik bir mola veriyorum. Köln Almanya'nın önemli ve yoğun nüfuslu kentlerinden biri. Ayrıca burada pek çok Türk yaşıyor. Tren istasyonundan çıkar çıkmaz ilk göreceğiniz ( ve belki de şehirde kesinlikle görmeniz gereken yapı) Köln Dom'u olacak. Köln Dom'u oldukça büyük ve yüksek bir yapı. İçerisi de bir o kadar büyük ve çok kalabalık.


Köln'de bir çok kilise bulunuyor. Bu kiliselerin bazıları kullanılmıyor.


Çok ünlü Hohenzollern Köprüsü'de aşağıda gördüğünüz köprü oluyor.  

 Akşam olunca tren istasyonuna gidiyorum ve Brüksel trenini beklemeye koyuluyorum.
 Çok kısa anlatmış da olsam aslında Köln oldukça canlı bir şehir sayılabilir. Benim gittiğim dönemde çok fazla altyapı ve bina inşaatı vardı. Her ne kadar gözüme hoş görünmese de en azından Brüksel'den daha hareketli bir şehir olduğu eni konu belliydi. Ayrıca Almanya'da Türk restoranlarında satılan dürüm, lahmacun vb. Türk yemeklerinin tadı oldukça lezzetli ve ne gariptir ki Türkiye'den daha ucuz.