11 Kasım 2011 Cuma

-Yunanistan-

-Rodos Adası-

4 Eylül 2011 günü Marmaris'ten Rodos'a katamaranla gidiyorum. 45 dakikalık katamaran yolculuğundan sonra Rodos'a ulaşıyor hemen pasaport kontrolü için sıraya giriyorum. Sanırım Yunanistan öyle ağır bir ekonomik krizdeki size hiçbir şey sormadan sadece ülkeye girildi damgasını basıyor. Limandan çıktıktan sonra sağ tarafa doğru ilerleyince surların ardına geçebilecek bir kapıdan içeri doğru giriyorum.


Karşıma bu tarihi yapı çıkıyor. Bu yanlış hatırlamıyorsam çok eski bir kiliseydi.


Sokaklarda gezerken Türkiye karşıtı pankartlar ve tabelalar görebilirsiniz.


Yukarıda gördüğünüz caddede bir çok konsolosluk bulunuyor. Cadde oldukça şık. Bu caddenin sonunda sağ tarafınızda bir müze kalacak. Girişi 6 Euro. Tarihe pek de meraklı değilseniz girmenizi tavsiye etmem.


Bu da Rodos Kapısı.





Dünya'nın eski yedi harikasından biri de bir zamanlar Rodos'ta bulunuyormuş. Rodos Heykeli'nin resimde gördüğünüz ceylanların tam da olduğu yerde yükselen insan şeklinde 30 metrelik bir heykel olduğu sanılıyor.


Rodos'ta deniz kıyısında bulunan bir çok kale ve değirmene gitmek maalesef mümkün olmuyor. Çünkü bu yerler uluslararası bölge olarak sayılıyor ve girişi yasak. Rodos oldukça hoş ve eğlenceli bir Yunan adası. Eski şehir kısmında dar sokaklara mutlaka girin. Çok değişik şeyler keşfedebilirsiniz. Ayrıca Rodos, Türkiye'nin tatil beldelerine kıyasla oldukça ucuz. Hemen ilk gördüğünüz mağazadan bir şey almak için atlamayın. Her yere fiyat sorun. Aynı malı yarı fiyatına bulabilirsiniz. Ayrıca adaya çok fazla Türk turistin gelmesi sebebiyle neredeyse tüm esnaf Türkçe öğrenmiş. Esnafların bir kısmı da Türk. Yunan halkı çok sıcak ve samimi. Türkleri de seviyorlar.

Rodos'ta Osmanlı izlerini sıkça göreceksiniz. Bazı yerlerin girişinde Türkçe ismi de yazıyor.

Rodos'tan diğer Yunan adalarına günübirlik turlarla gidebilirsiniz.

Marmaris'ten yazın her gün adaya katamaran kalkıyor. Tek yön 43, gidiş geliş 45 Euro. Tek yön ve gidiş dönüş yönündeki fiyat farkının 2 Euro olma sebebini ben de anlamış değilim. Bu yolculuk 45-50 dakika sürüyor.

Rodos konum olarak Türkiye'ye çok yakın olduğu için Turkcell hattınız burada çekiyor. Böylece başka bir ülkede Türkiye tarifesiyle konuşma yapabiliyorsunuz.

Rodos'ta uluslararası havaalanı da bulunuyor ve Ryanair gibi ucuz fiyata bilet satan uçak firmaları bir çok Avrupa ülkesine uçuyor. Seyahatimin sonunda Ryanair kullanarak Brüksel'e gittim.

Rodos ayrıca dünyadaki en ünlü 5. tatil beldesi. Deniz, kum, güneş üçlüsü için de ideal bir yer. Adayı görmenizi tavsiye ederim.


 
-Sömbeki Adası - Panormitis-
Rodos'a vardığım ilk gün etrafı dolaşırken Yunan adaları turları satan yerlere de baktım. Kısa zamanda en rahatı kesinlikle Sömbeki Adası'ydı. 5 Eylül 2011 günü Rodos'a geldiğim limandan sabah 08:30 civarı Sömbeki Adası'na giden feribota bindim. Adanın ilk olarak Panormitis kısmına ulaştık.

Panormitis tarafında 1 saat mola verildi. Burada sadece bir kilise var. Gezebileceğiniz başka bir yer yok. Kilise girişinde bayanlara diz kapağına kadar bacaklarını kapatmaları için bir örtü veriliyor. Sonuçta kilise de kutsal bir mekan.


Panormitis'in ardından adanın Sömbeki köyüne ulaşıyoruz. 3.5 saatlik bir mola veriliyor. Burası oldukça geleneksel şekilde inşa edilmiş bir köy. Oldukça sakin sessiz bir yer. Yat sahibi bir çok Türk'ün gözde tatil mekanlarından. Yatların bulunduğu bölgedeki işletmelerde Türkçe açıklamalar da bulunuyor.



Feribottan indikten sonra sol tarafa doğru yürürseniz yukarı çıkan merdivenleri göreceksiniz. Bu merdivenlerin en üst kısmında Sömbeki Müzesi var fakat bu müze Pazartesi günleri kapalı. Müze dışında bir de kilise var fakat bu kilise kapalı. Merdivenleri çıkarken size su uzatacak olan bir teyze olacak. Ihlamur vb. bitki ıvız zıvır almak istemiyorsanız o suyu almayın. O teyzeyi geçtikten sonra tam köşede harika manzaralı kafeye oturun ve taze sıkılmış limon için. 5 Euro.


Geminin sağ tarafında başka bir kilise var. İsterseniz bir gidip bakın ama pek de bir numarası yok.

Rodos'tan günübirlik turla gidiş dönüş 20 Euro. Fakat bu fiyat Haziran-Ağustos döneminde sanırım 25 Euro'ymuş.Vaktinizi değerlendirmek istiyorsanz güzel bir kaçamak. Ayrıca Sömbeki Adası'da konum olarak Türkiye'ye çok yakın olduğu için Turkcell çekiyor.

10 Kasım 2011 Perşembe

-Lüksemburg-

-Lüksemburg-

Bir ülke düşünün ki tek bir fakir, evsiz yok. Bir ülke düşünün ki her yerinden paha akıyor. Bir ülke düşünün ki suç oranı sıfır. Bir ülke düşünün ki adı gibi Lüks.

6 Ocak 2011 günü Brezilyalı 2 arkadaşımı peşime takıyor ve sabahın çok erken saatlerinde Lüksemburg'a günübirlik gidiyoruz. Lüksemburg adı gibi lüks ve şık bir ülke. Bankaların İsviçre'den sonra ikinci merkezi. Dünyada Dukalık'la yönetilen tek ülke. Bu da Prens yönetimindeki ülke anlamına geliyor. Bu ülkenin ayrıca küçük de olsa bir askeri ordusu var. Bu kadar şatafatlı ve paha akan bir ülke de haliyle biraz pahalı.

Lüksemburg'un üç resmi dili var; Fransızca, Almanca, Lüksemburgca. Lüksemburg şehrinde Fransızca günlük hayatta daha çok tercih ediliyor.


Yukarıda ''Born to Be Wild'' yazan camekan bina Lüksemburg Tarih ve Sanat Merkezi. Müzede Lüksemburg'un tarihi çok detaylı bir şekilde anlatılıyor. Müze 4 kat ve müzede bulunan asansör sizi çok şaşırtacak ve sanırım bir daha hayatınız boyunca o büyüklükte bir asansör görmeyeceksiniz. Bilet alırken indirim için öğrenci kimliklerinizi gösterin.




Lüksemburg'da bazı sokaklar sanırım prestij için mermerden yapılmış. Oldukça şık sokakların bulunduğu Lüksemburg'a hayran olmamak elde değil.


Burası Dukalık Sarayı. Dukalık Sarayı'nın önünde bir asker arada bir kontrol gezisi yapıyor. Bu askerin resmini çekmemenizi öneririm çünkü bazı ülkelerde polis ve askerlerin resmini çekmek kanunlara aykırı. Böyle bir durumda polis ve askerin sizi vurma yetkisi var.



Burası şehir merkezi. Burada hediyelik eşya satan mağazalar var. Lüksemburg pahalı bir ülke olduğu için hediyelik eşyalar da haliyle ucuz değil. Belçika'ya gidecekseniz hediyelik eşyaları Belçika'dan almanızı öneririm çünkü aynı şeyler Belçika'da yarı fiyatına satılıyor.


Nehir kısmına eğer hava karlı değilse mutlaka inin ve bol bol resim çekin çünkü manzara çok güzel.


Lüksemburg ayrıca yukarıda gördüğünüz gibi köprüleriyle oldukça ünlü.

Lüksemburg'a önce arkadaşlarımla daha sonra da halamla gitmiştim. İlk gittiğimde her taraf kar kaplı ve soğuk diye pek bir şey anlamamıştım fakat ikinci defa gittiğimde hava güneşliydi ve yerde kar yoktu. Buraya kesinlikle gidin. Muhteşem bir yer. Paris bile bence lüks ve elitlik konusunda Lüksemburg'la yarışamaz.

Lüksemburg'a Belçika'dan gidecekseniz iki seçeneğiniz var. Brüksel'den Arlon'a giden trene binecek ve Arlon'da inip TEC otobüsleriyle Lüksemburg'a gideceksiniz. Otobüs fiyatı 3.50 Euro. Arlon'dan tekrar tren kullanmak isterseniz 6.50 Euro. Yol bu şekilde gidiş dönüş 8-9 saat sürüyor. Bundan dolayı sabah 06:00 trenine binmenizde fayda var. Daha önce Belçika yazımda bahsettiğim Go Pass'iniz varsa ve fazla da bütçe ayırmak istemiyorsanız bu şekilde gitmenizi öneririm. Bir diğer seçenek de direk Lüksemburg'a giden tren. Tek kişi gidiş dönüş 42 Euro fakat eğerki 2 kişiyseniz bilet fiyatı gidiş dönüş kişi başı 30 Euro toplamda 60 Euro oluyor. Bu da SNCB (Belçika Devlet Demiryolları) nin sizin için yaptığı bir güzellik. Bu şekilde yolculuğunuz gidiş dönüş toplamda 6 saat sürüyor. Türkiye'den direk uçuş yazın sadece Antalya'dan Luxair ile var.

Sokaklarda çok şık insanları görünce havaya girebilirsiniz. Ayrıca lüks segmentte hizmet veren markaların neredeyse hepsi Lüksemburg'da bulunuyor.

8 Kasım 2011 Salı

-Slovakya-

-Bratislava-

Macaristan'da kaldığım 10 gün boyunca bari bir başka ülke daha göreyim dedim ve iki arkadaşı da peşime takarak Bratislava'ya doğru yola çıktım. Budapeşte'den gidiş dönüş kişi başı 16 Euro'ya 3 saatlik bir yolculuğun ardından ulaşılabiliyor. Oldukça karlı ve soğuk bir havada Bratislava gezimiz başlıyor.

İndiğimiz gibi istasyon çıkışında bulunan büfeden 50 Cent'e otobüs bileti alıyoruz ve merkeze giden otobüse biniyoruz.


Otobüsten indikten sonra küçük ama şirin bir köprüden geçiyor ve karşımızda dünyadaki önemli şehirlerin bulunduğu bir pusula çıkıyor. Biz de hemen İstanbul'u buluyoruz.


Burayı geçtikten sonra nehir kenarına gidiyoruz. Yukarıdaki resim ünlü Ufo Köprüsü. Neden böyle bir köprü yapma ihtiyacı hissetmişler bilmiyorum ama değişik bir yapı olmuş.


Ardından dağları tepeleri tırmanarak Bratislava Kalesi'ne ulaşıyoruz. Ama ne ilginçtir ki bu kale 2008 yılında oldukça abartılı restore edilmiş ve içi boşaltılmış. Yani içerisi boş olduğu için giriş de yok.


Sokaklar ve binalar çok hoş. Her yerde Bratislava ve Slovakya ile alakalı ürünleri satan dükkanlar var.


Yukarıdaki heykelin adı Paparazzi. Bu heykele benzer dört heykel var.


Burası da Cumhurbaşkanı Köşkü.

Bratislava oldukça hoş, şirin, sakin ve sessiz bir şehir. Yeni bir yer görmek istiyorsanız gidin derim ama özellikle görebileceğiniz hiçbir şey yok. Gittiğim dönemde Noel Pazarı olduğu için az da olsa canlı sayılabilirdi. Bir araştırmaya göre dünyanın en pahalı 10 şehrinden biri fakat bence hiç alakası yok. Hatta çok ucuz bile sayılabilir. Otobüslerde biletinizi kontrol eden bir makine var. Biletinizi ona mutlaka okutun. Normalde kontrol olmuyor ama olur da kontrol ederler ve sizin de biletiniz yok ya da biletinizi makineye bastırmamışsanız 40 Euro ceza ödüyorsunuz.

-Macaristan-

-Budapeşte-

Eğer Avrupa'da uzun süre kalacaksanız ve gezip tozmaya meraklı biriyseniz ucuz uçak bileti satan hava yolu şirketleri tam da sizin için biçilmiş kaftan!

2010 Aralık ayının ortasında Wizzair ile gidiş dönüş 35 Euro'ya aldığım biletle Budapeşte'de Erasmus yapan arkadaşlarımın yanına gidiyorum. O sıralar tüm Avrupa buz kesiyordu. Tabiki Macaristan da. İlk geldiğim gece kendimi bir Erasmus partisinde buluyorum. Sonraki günlerde de Bratislava'ya ve birkaç partiye daha gitmekten başka bir hareket olmuyor.



İlk olarak Kahramanlar Meydanı'na gidiyorum. Bu anıt Büyük İmparator Attila ve askerlerini simgeliyor. Anıtın sağ tarafında Güzel Sanatlar Müzesi var.




Yukarıdaki köprü Ünlü Aslanlı Köprü. Şehrin gece görüntüsü tek kelimeyle muhteşem. İstanbul'a çok benziyor. Tuna nehri şehri ortadan ikiye ayırıyor. Diğer resimde gördüğünüz büyük bina şehrin Buda tarafında kalıyor. Şehrin diğer tarafına da Peşte deniliyor.


Sokaklar çok gösterişli. Her yerden tarih akıyor.


Yukarıdaki bina da Macaristan Meclis binası.

Macaristan, Batı Avrupa ülkelerinin (Hatta Türkiye'nin bile) çok gerisinde kalmış, evsizlerle dolu, her yerde fakirliğin, sefaletin kol gezdiği, gece hayatı oldukça canlı, her sokakta Türk restoranları olan bir ülke olarak hafızamda kalıyor. Macar Halkı Türkleri seviyor. Temizliğe dair her şeyi Türklerden öğrendiklerini belirtiyorlar. Aralık ayında Macaristan dışarıda birkaç dakika duramayacağınız kadar soğuk oluyor. Ben gittiğimde -20 leri görmüştü. Böyle bir durumda tarihi mekanları gezmek yerine nasıl ısınırımın derdine düşünüyorsunuz. 10 gün kalmama rağmen aşırı soğuktan dolayı pek bir yer gezemiyorum. Hatırlıyorum; Tuna nehri buz tutmuştu.

Kesinlikle görülmesi gereken bir şehir Budapeşte. Şehrin her yerinde seks yapar gibi aşırı cesaretle öpüşen çiftleri görünce çok şaşırabilirsiniz. Macar Halkı boylu poslu, iri yarı bir halk fakat Komünist dönemin onlar üzerinde büyük etkisi var. Çok korkak yetiştirilmişler.

Macaristan para birimi Macar Forinti'dir. Fakat Budapeşte genelinde Euro da kabul ediliyor.

Metro'da ya da otobüste bilet kontrol eden kişileri görmek size komik ve garip gelebilir. Metroda bir turnike olmuyor. 5-6 kişilik bir görevli grubu elinizde bilet var mı yok mu diye bakıyor. Bir nevi canlı turnike. Otobüse veya tamvaya bindiğinizde size bilet var mı yok mu diye soran olmuyor. Olur da bir kontrole denk gelirseniz ceza ödüyorsunuz.