26 Şubat 2012 Pazar

-İtalya-

-Roma-

27 Eylül 2011 günü bir arkadaşımla beraber Roma'ya gitmek için yola koyuluyoruz. Akdeniz'in sıcağına ve canlılığına yol alıyoruz. Hostelimize yerleştikten sonra bir harita buluyor ve Roma'yı keşfe çıkıyoruz. 


Karşımıza ilk olarak Vittorio Emanuel II Abidesi çıkıyor. Bu yapı oldukça devasa. Ayrıca binanın içerisinde bir kaç tane müze var. Binanın tepesine 7 euro ödeyerek çıkabiliyorsunuz. Binanın önünde kalan Piazza Del Popola'ya kadar uzanan cadde Roma'nın en işlek caddesi Via Del Corso. Bu cadde üzerinde bir çok giyim mağazası bulunuyor. Bu caddeye giriyoruz. 


Via Del Corso caddesi üzerinde turistik tabelaları izlerseniz ilk olarak Aşk Çeşmesi'ne(Fontana di Trevi) çıkacaksınız. Burada muazzam bir kalabalık var. Bir dilek tutup vücudunuzun ön tarafı çeşmeye ters olacak şekilde oturarak sağ elinizle bozuk para atabilirsiniz. Adet böyle.


Aşk Çeşmesi'ni önünüze alınve  sağ tarafınızda kalan yoldan devam edin. Turistik tabelaları izleyin. Birazdan karşınıza İspanyol Merdivenleri çıkacak. Bu merdivenlerin en tepesinde bir kilise; başlangıç noktasında da bir kayık heykeli duruyor. Bir efsaneye göre bu merdivenlerden bir zamanlar sel yüzünden kayık düşmüş. Merdivenlerin karşısında İspanyol Konsolosluğu bulunuyor.


Vittorio Emmanuel II Abidesi'nin arka tarafında Kolezyum yer alıyor. Kolezyum'a gitmek istiyorsanız bunu sabah saat 10:00 gibi yapın aksi taktirde çok fazla sıra olabilir. Kolezyum'a giriş ücreti AB vatandaşlarına 5 Euro, AB vatandaşı olmayanlara 12 Euro. Eser çağlar boyunca çok fazla zarar görmüş.



Via Del Corso caddesine Vittorio Emmanuel II Abidesi kısmından girerseniz caddenin sonunda Piazza Del Popolo'yu göreceksiniz. Burası çok hoş ve elit bir meydan.


Metronun turuncu hattında Ottoviano durağına gidin. Metrodan çıktıktan sonra kalabalığın izlediği yönü takip edin. Karşınıza Vatikan çıkacak. Vatikan İtalya içerisinde kendi posta sistemi, radyosu bile olan ayrı bir ülke. Vatikan girişinde güvenlik kontrolünden geçiyorsunuz. Gittiğimiz gün Papa halkı selamlamaya çıkmıştı. Büyük bir şans eseri onu da görmüş olduk.


Vatikan Müzesi'ne girmek için Vatikan'dan çıkın ve tekrar metro yönüne doğru ilerleyin. yürürken solunuzda kalan ilk caddeye gireceksiniz. Vatikan Müzesi en az 1 saatinizi alacak. Öğrenci kimliğiniz burada indirim sağlıyor, yanınıza almayı unutmayın. Sanırım 8 Euro ödemiştik. Bu müzenin en büyük eseri Ahiret Günü ve Tanrı'nın Eli. Müzenin o kısmına geldiğinizde susun, sessiz olun diye bağırıp size bir böcekmişsiniz hissini yaşatacak bir çok polis olacak. Müzenin sonunda Vatikan Bahçesi'ne çıkıp ister fotoğraf çekilin ister restoranda yemek yiyin. Biz ilk olarak restoranda yemek yemeyi seçiyoruz. Abidik kubidik bir makarna ve iyi sayılacak bir bardak şaraba kişi başı 16 Euro bayılıyoruz.


Via Del Corso caddesinin sol tarafında yürüdüğünüzde Pantheon'a yönlendiren tabelaları izleyin. Pantheon'a giriş ücreti yok. Burası 2000 yıllık çok eski bir kilise. Yapının en önemli özelliği neredeyse yapıldığı ilk gün gibi görünmesi. Dünyada tarih boyu çok az hasar gören eserlerden birisi. İçeride sessiz olun. Sonuçta burası kutsal bir mekan.


Avrupa'da her önemli şehrin içinden bir nehir geçer. Roma da bu kaide içinde yer alıyor. Nehir kenarında Belediye Binası'nı ve yukarıdaki resimde gördüğünüz Castel Sant'Angelo karşınıza çıkacak. Sant'Angelo giriş ücreti yanlış hatırlamıyorsam 12 Euro gibi bir şeydi. Biz girmedik.


Burası da Piazza Cavour. Meydanda kafe ve restoranlar bulunuyor.

Roma gerçekten çok güzel ve eşsiz bir mimariye sahip. Metro bileti 1 euro ve bu bilet kullanıldıktan sonraki 2 saat içerisinde diğer aktarmalar için kullanılabilir. Etrafta çok sayıda Pakistan'dan ve Bangladeş'ten göç eden kişiler var. Bunlara dikkat edin. Zaten sürekli size bir şey satma çabası içinde olacaklar. Ama bir şeyi çok da beğenirseniz Müslüman'ın deyin çünkü indirim yapıyorlar. İtalya'da restoranlar servis ücreti alıyor. Bu işletmeden işletmeye değişiyor ama genel olarak hesabın %10 u kadar da hizmet bedeli alıyorlar. Çoğu restoranda kredi kartı geçiyor ama oturmadan önce mutlaka kredi kartı geçip geçmediğini sorun. Gittiğimiz dönem Roma aşırı sıcaktı. Yemek Roma'da biraz pahalı bir aktivite. Roma diğer Avrupa şehirlerine nazaran pahalı bir yer. Dünya'da en çok turist çeken 3. ülke İtalya bunun nimetlerinden faydalanmayı fiyatlara da biraz yansıtmış. Hintli ve Çinli marketlerden alışveriş yaparsanız her şeyi daha ucuza buluyorsunuz. Hediyelik eşyalar için çok aceleci davranmayın 15 magneti 10 Euro'ya satan yerler bile var. Ayrıca sokaklarda çanta satılan yerlerden alışveriş yapacaksanız pazarlık yapın. Genelde bir çanta 25 Euro civarıydı. Biz pazarlık yaparak üç çantayı 45 Euro'ya getirdik. Sanırım bir iki senedir Türk turist sayısında muazzam bir artış olmuş. Bundan dolayı Türkçe konuştuğunuz anda Türk müsünüz sorusunu hemen soruyorlar. Tüm müzelere erken saatlerde gidin aksi taktirde bir saat bekleyeceğiniz kuyruklara hazır olun. Roma'ya gitmek için hiç tereddüt etmeyin. Emin olun çok eğleneceksiniz.

Ayrıca ilk defa bu gezide videolu anlatım denedik. Aşağıda linkleri tıklayarak izleyebilirsiniz;



11 Kasım 2011 Cuma

-Yunanistan-

-Rodos Adası-

4 Eylül 2011 günü Marmaris'ten Rodos'a katamaranla gidiyorum. 45 dakikalık katamaran yolculuğundan sonra Rodos'a ulaşıyor hemen pasaport kontrolü için sıraya giriyorum. Sanırım Yunanistan öyle ağır bir ekonomik krizdeki size hiçbir şey sormadan sadece ülkeye girildi damgasını basıyor. Limandan çıktıktan sonra sağ tarafa doğru ilerleyince surların ardına geçebilecek bir kapıdan içeri doğru giriyorum.


Karşıma bu tarihi yapı çıkıyor. Bu yanlış hatırlamıyorsam çok eski bir kiliseydi.


Sokaklarda gezerken Türkiye karşıtı pankartlar ve tabelalar görebilirsiniz.


Yukarıda gördüğünüz caddede bir çok konsolosluk bulunuyor. Cadde oldukça şık. Bu caddenin sonunda sağ tarafınızda bir müze kalacak. Girişi 6 Euro. Tarihe pek de meraklı değilseniz girmenizi tavsiye etmem.


Bu da Rodos Kapısı.





Dünya'nın eski yedi harikasından biri de bir zamanlar Rodos'ta bulunuyormuş. Rodos Heykeli'nin resimde gördüğünüz ceylanların tam da olduğu yerde yükselen insan şeklinde 30 metrelik bir heykel olduğu sanılıyor.


Rodos'ta deniz kıyısında bulunan bir çok kale ve değirmene gitmek maalesef mümkün olmuyor. Çünkü bu yerler uluslararası bölge olarak sayılıyor ve girişi yasak. Rodos oldukça hoş ve eğlenceli bir Yunan adası. Eski şehir kısmında dar sokaklara mutlaka girin. Çok değişik şeyler keşfedebilirsiniz. Ayrıca Rodos, Türkiye'nin tatil beldelerine kıyasla oldukça ucuz. Hemen ilk gördüğünüz mağazadan bir şey almak için atlamayın. Her yere fiyat sorun. Aynı malı yarı fiyatına bulabilirsiniz. Ayrıca adaya çok fazla Türk turistin gelmesi sebebiyle neredeyse tüm esnaf Türkçe öğrenmiş. Esnafların bir kısmı da Türk. Yunan halkı çok sıcak ve samimi. Türkleri de seviyorlar.

Rodos'ta Osmanlı izlerini sıkça göreceksiniz. Bazı yerlerin girişinde Türkçe ismi de yazıyor.

Rodos'tan diğer Yunan adalarına günübirlik turlarla gidebilirsiniz.

Marmaris'ten yazın her gün adaya katamaran kalkıyor. Tek yön 43, gidiş geliş 45 Euro. Tek yön ve gidiş dönüş yönündeki fiyat farkının 2 Euro olma sebebini ben de anlamış değilim. Bu yolculuk 45-50 dakika sürüyor.

Rodos konum olarak Türkiye'ye çok yakın olduğu için Turkcell hattınız burada çekiyor. Böylece başka bir ülkede Türkiye tarifesiyle konuşma yapabiliyorsunuz.

Rodos'ta uluslararası havaalanı da bulunuyor ve Ryanair gibi ucuz fiyata bilet satan uçak firmaları bir çok Avrupa ülkesine uçuyor. Seyahatimin sonunda Ryanair kullanarak Brüksel'e gittim.

Rodos ayrıca dünyadaki en ünlü 5. tatil beldesi. Deniz, kum, güneş üçlüsü için de ideal bir yer. Adayı görmenizi tavsiye ederim.


 
-Sömbeki Adası - Panormitis-
Rodos'a vardığım ilk gün etrafı dolaşırken Yunan adaları turları satan yerlere de baktım. Kısa zamanda en rahatı kesinlikle Sömbeki Adası'ydı. 5 Eylül 2011 günü Rodos'a geldiğim limandan sabah 08:30 civarı Sömbeki Adası'na giden feribota bindim. Adanın ilk olarak Panormitis kısmına ulaştık.

Panormitis tarafında 1 saat mola verildi. Burada sadece bir kilise var. Gezebileceğiniz başka bir yer yok. Kilise girişinde bayanlara diz kapağına kadar bacaklarını kapatmaları için bir örtü veriliyor. Sonuçta kilise de kutsal bir mekan.


Panormitis'in ardından adanın Sömbeki köyüne ulaşıyoruz. 3.5 saatlik bir mola veriliyor. Burası oldukça geleneksel şekilde inşa edilmiş bir köy. Oldukça sakin sessiz bir yer. Yat sahibi bir çok Türk'ün gözde tatil mekanlarından. Yatların bulunduğu bölgedeki işletmelerde Türkçe açıklamalar da bulunuyor.



Feribottan indikten sonra sol tarafa doğru yürürseniz yukarı çıkan merdivenleri göreceksiniz. Bu merdivenlerin en üst kısmında Sömbeki Müzesi var fakat bu müze Pazartesi günleri kapalı. Müze dışında bir de kilise var fakat bu kilise kapalı. Merdivenleri çıkarken size su uzatacak olan bir teyze olacak. Ihlamur vb. bitki ıvız zıvır almak istemiyorsanız o suyu almayın. O teyzeyi geçtikten sonra tam köşede harika manzaralı kafeye oturun ve taze sıkılmış limon için. 5 Euro.


Geminin sağ tarafında başka bir kilise var. İsterseniz bir gidip bakın ama pek de bir numarası yok.

Rodos'tan günübirlik turla gidiş dönüş 20 Euro. Fakat bu fiyat Haziran-Ağustos döneminde sanırım 25 Euro'ymuş.Vaktinizi değerlendirmek istiyorsanz güzel bir kaçamak. Ayrıca Sömbeki Adası'da konum olarak Türkiye'ye çok yakın olduğu için Turkcell çekiyor.

10 Kasım 2011 Perşembe

-Lüksemburg-

-Lüksemburg-

Bir ülke düşünün ki tek bir fakir, evsiz yok. Bir ülke düşünün ki her yerinden paha akıyor. Bir ülke düşünün ki suç oranı sıfır. Bir ülke düşünün ki adı gibi Lüks.

6 Ocak 2011 günü Brezilyalı 2 arkadaşımı peşime takıyor ve sabahın çok erken saatlerinde Lüksemburg'a günübirlik gidiyoruz. Lüksemburg adı gibi lüks ve şık bir ülke. Bankaların İsviçre'den sonra ikinci merkezi. Dünyada Dukalık'la yönetilen tek ülke. Bu da Prens yönetimindeki ülke anlamına geliyor. Bu ülkenin ayrıca küçük de olsa bir askeri ordusu var. Bu kadar şatafatlı ve paha akan bir ülke de haliyle biraz pahalı.

Lüksemburg'un üç resmi dili var; Fransızca, Almanca, Lüksemburgca. Lüksemburg şehrinde Fransızca günlük hayatta daha çok tercih ediliyor.


Yukarıda ''Born to Be Wild'' yazan camekan bina Lüksemburg Tarih ve Sanat Merkezi. Müzede Lüksemburg'un tarihi çok detaylı bir şekilde anlatılıyor. Müze 4 kat ve müzede bulunan asansör sizi çok şaşırtacak ve sanırım bir daha hayatınız boyunca o büyüklükte bir asansör görmeyeceksiniz. Bilet alırken indirim için öğrenci kimliklerinizi gösterin.




Lüksemburg'da bazı sokaklar sanırım prestij için mermerden yapılmış. Oldukça şık sokakların bulunduğu Lüksemburg'a hayran olmamak elde değil.


Burası Dukalık Sarayı. Dukalık Sarayı'nın önünde bir asker arada bir kontrol gezisi yapıyor. Bu askerin resmini çekmemenizi öneririm çünkü bazı ülkelerde polis ve askerlerin resmini çekmek kanunlara aykırı. Böyle bir durumda polis ve askerin sizi vurma yetkisi var.



Burası şehir merkezi. Burada hediyelik eşya satan mağazalar var. Lüksemburg pahalı bir ülke olduğu için hediyelik eşyalar da haliyle ucuz değil. Belçika'ya gidecekseniz hediyelik eşyaları Belçika'dan almanızı öneririm çünkü aynı şeyler Belçika'da yarı fiyatına satılıyor.


Nehir kısmına eğer hava karlı değilse mutlaka inin ve bol bol resim çekin çünkü manzara çok güzel.


Lüksemburg ayrıca yukarıda gördüğünüz gibi köprüleriyle oldukça ünlü.

Lüksemburg'a önce arkadaşlarımla daha sonra da halamla gitmiştim. İlk gittiğimde her taraf kar kaplı ve soğuk diye pek bir şey anlamamıştım fakat ikinci defa gittiğimde hava güneşliydi ve yerde kar yoktu. Buraya kesinlikle gidin. Muhteşem bir yer. Paris bile bence lüks ve elitlik konusunda Lüksemburg'la yarışamaz.

Lüksemburg'a Belçika'dan gidecekseniz iki seçeneğiniz var. Brüksel'den Arlon'a giden trene binecek ve Arlon'da inip TEC otobüsleriyle Lüksemburg'a gideceksiniz. Otobüs fiyatı 3.50 Euro. Arlon'dan tekrar tren kullanmak isterseniz 6.50 Euro. Yol bu şekilde gidiş dönüş 8-9 saat sürüyor. Bundan dolayı sabah 06:00 trenine binmenizde fayda var. Daha önce Belçika yazımda bahsettiğim Go Pass'iniz varsa ve fazla da bütçe ayırmak istemiyorsanız bu şekilde gitmenizi öneririm. Bir diğer seçenek de direk Lüksemburg'a giden tren. Tek kişi gidiş dönüş 42 Euro fakat eğerki 2 kişiyseniz bilet fiyatı gidiş dönüş kişi başı 30 Euro toplamda 60 Euro oluyor. Bu da SNCB (Belçika Devlet Demiryolları) nin sizin için yaptığı bir güzellik. Bu şekilde yolculuğunuz gidiş dönüş toplamda 6 saat sürüyor. Türkiye'den direk uçuş yazın sadece Antalya'dan Luxair ile var.

Sokaklarda çok şık insanları görünce havaya girebilirsiniz. Ayrıca lüks segmentte hizmet veren markaların neredeyse hepsi Lüksemburg'da bulunuyor.

8 Kasım 2011 Salı

-Slovakya-

-Bratislava-

Macaristan'da kaldığım 10 gün boyunca bari bir başka ülke daha göreyim dedim ve iki arkadaşı da peşime takarak Bratislava'ya doğru yola çıktım. Budapeşte'den gidiş dönüş kişi başı 16 Euro'ya 3 saatlik bir yolculuğun ardından ulaşılabiliyor. Oldukça karlı ve soğuk bir havada Bratislava gezimiz başlıyor.

İndiğimiz gibi istasyon çıkışında bulunan büfeden 50 Cent'e otobüs bileti alıyoruz ve merkeze giden otobüse biniyoruz.


Otobüsten indikten sonra küçük ama şirin bir köprüden geçiyor ve karşımızda dünyadaki önemli şehirlerin bulunduğu bir pusula çıkıyor. Biz de hemen İstanbul'u buluyoruz.


Burayı geçtikten sonra nehir kenarına gidiyoruz. Yukarıdaki resim ünlü Ufo Köprüsü. Neden böyle bir köprü yapma ihtiyacı hissetmişler bilmiyorum ama değişik bir yapı olmuş.


Ardından dağları tepeleri tırmanarak Bratislava Kalesi'ne ulaşıyoruz. Ama ne ilginçtir ki bu kale 2008 yılında oldukça abartılı restore edilmiş ve içi boşaltılmış. Yani içerisi boş olduğu için giriş de yok.


Sokaklar ve binalar çok hoş. Her yerde Bratislava ve Slovakya ile alakalı ürünleri satan dükkanlar var.


Yukarıdaki heykelin adı Paparazzi. Bu heykele benzer dört heykel var.


Burası da Cumhurbaşkanı Köşkü.

Bratislava oldukça hoş, şirin, sakin ve sessiz bir şehir. Yeni bir yer görmek istiyorsanız gidin derim ama özellikle görebileceğiniz hiçbir şey yok. Gittiğim dönemde Noel Pazarı olduğu için az da olsa canlı sayılabilirdi. Bir araştırmaya göre dünyanın en pahalı 10 şehrinden biri fakat bence hiç alakası yok. Hatta çok ucuz bile sayılabilir. Otobüslerde biletinizi kontrol eden bir makine var. Biletinizi ona mutlaka okutun. Normalde kontrol olmuyor ama olur da kontrol ederler ve sizin de biletiniz yok ya da biletinizi makineye bastırmamışsanız 40 Euro ceza ödüyorsunuz.

-Macaristan-

-Budapeşte-

Eğer Avrupa'da uzun süre kalacaksanız ve gezip tozmaya meraklı biriyseniz ucuz uçak bileti satan hava yolu şirketleri tam da sizin için biçilmiş kaftan!

2010 Aralık ayının ortasında Wizzair ile gidiş dönüş 35 Euro'ya aldığım biletle Budapeşte'de Erasmus yapan arkadaşlarımın yanına gidiyorum. O sıralar tüm Avrupa buz kesiyordu. Tabiki Macaristan da. İlk geldiğim gece kendimi bir Erasmus partisinde buluyorum. Sonraki günlerde de Bratislava'ya ve birkaç partiye daha gitmekten başka bir hareket olmuyor.



İlk olarak Kahramanlar Meydanı'na gidiyorum. Bu anıt Büyük İmparator Attila ve askerlerini simgeliyor. Anıtın sağ tarafında Güzel Sanatlar Müzesi var.




Yukarıdaki köprü Ünlü Aslanlı Köprü. Şehrin gece görüntüsü tek kelimeyle muhteşem. İstanbul'a çok benziyor. Tuna nehri şehri ortadan ikiye ayırıyor. Diğer resimde gördüğünüz büyük bina şehrin Buda tarafında kalıyor. Şehrin diğer tarafına da Peşte deniliyor.


Sokaklar çok gösterişli. Her yerden tarih akıyor.


Yukarıdaki bina da Macaristan Meclis binası.

Macaristan, Batı Avrupa ülkelerinin (Hatta Türkiye'nin bile) çok gerisinde kalmış, evsizlerle dolu, her yerde fakirliğin, sefaletin kol gezdiği, gece hayatı oldukça canlı, her sokakta Türk restoranları olan bir ülke olarak hafızamda kalıyor. Macar Halkı Türkleri seviyor. Temizliğe dair her şeyi Türklerden öğrendiklerini belirtiyorlar. Aralık ayında Macaristan dışarıda birkaç dakika duramayacağınız kadar soğuk oluyor. Ben gittiğimde -20 leri görmüştü. Böyle bir durumda tarihi mekanları gezmek yerine nasıl ısınırımın derdine düşünüyorsunuz. 10 gün kalmama rağmen aşırı soğuktan dolayı pek bir yer gezemiyorum. Hatırlıyorum; Tuna nehri buz tutmuştu.

Kesinlikle görülmesi gereken bir şehir Budapeşte. Şehrin her yerinde seks yapar gibi aşırı cesaretle öpüşen çiftleri görünce çok şaşırabilirsiniz. Macar Halkı boylu poslu, iri yarı bir halk fakat Komünist dönemin onlar üzerinde büyük etkisi var. Çok korkak yetiştirilmişler.

Macaristan para birimi Macar Forinti'dir. Fakat Budapeşte genelinde Euro da kabul ediliyor.

Metro'da ya da otobüste bilet kontrol eden kişileri görmek size komik ve garip gelebilir. Metroda bir turnike olmuyor. 5-6 kişilik bir görevli grubu elinizde bilet var mı yok mu diye bakıyor. Bir nevi canlı turnike. Otobüse veya tamvaya bindiğinizde size bilet var mı yok mu diye soran olmuyor. Olur da bir kontrole denk gelirseniz ceza ödüyorsunuz.

28 Ağustos 2011 Pazar

-Norveç-

-Oslo-


Ryanair'den aldığım gidiş dönüş 10 Euro biletle Kasım 2010 un son günlerine doğru Oslo'ya gidiyorum. Oslo dünyanın en pahalı şehri. 2 günlük bir sürede burada bulunacaksanız yanınıza 500-600 Euroya eşdeğer Norveç Kronu almanızı öneriyorum. Yanınıza Euro değil Norveç Kronu alın. Oslo'da kalabileceğiniz en ucuz yer Anker Hostel. Burada bile 8 kişilik odaya geceliği 35 Euro kadar bir para ödüyorsunuz.

Aşağıda gördüğünüz kaplan şehrin simgesi ve şehrin merkezi oluyor. Kaplanın kıç tarafı hizasında Turizm ofisi ve Tren istasyonu bulunuyor. Turizm ofisinden Oslo haritası ve Oslo rehberlerini ücretsiz alabilirsiniz. Ayrıca yazının sonlarına doğru bahsedeceğim Oslo Pass'inizi de buradan alıyorsunuz.
Tren istasyonunu solunuza alarak ilerlerseniz Oslo'nun ünlü Opera Binası'nı göreceksiniz. Bu binanın terasına çıkabilirsiniz.


Sahil şeridinden yürümeye devam ederseniz karşınıza Oslo Belediye Binası çıkacak. Bu binanın yapımına Norveç'e özgü bir peynir ilham vermiş. Ayrıca belediye binasının yanında kalan sarı bina da Nobel Barış Merkezi yer alıyor. Belediye binasının önünde çıplak heykeller bulunuyor. Oslo'da göreceğiniz tüm heykeller çıplak.

Sahil şeridinden devam ederseniz Oslo'luların buluşma merkezi olan Aker Bryyge yi göreceksiniz. Burası bir alışveriş merkezi. Sahil kısmında kalan restoranlarda yemek yemek isterseniz kişi başı 150 Euro kadar bir rakamı gözden çıkarmanız gerekecek. Size tavsiyem Burger King'lerde yemek yemeniz. Bir menü ortalama 15 Euro civarında.


Adını hatırlamadığım bir metro istasyonuyla Oslo Kraliyet Sarayı'na varıyorsunuz. Bu istasyonun çıkışında Amerikan Konsolosluğunu görmeniz gerekiyor.


Oslo'ya gelecekseniz gitmeniz gereken yerlerden birisi tabiki de Viking Gemi Müzesi oluyor. Buraya otobüs aracılığıyla geliyorsunuz. Müzede 3-4 tane gemi ve bazı Viking eşyaları bulunuyor. Gemiler oldukça büyük her biri 15-20 metre boyunda. Vikingler biz zamanlar bu gemilerle tüm dünyaya korku salmış hatta İstanbul'a kadar gelmişler. Viking dilinde ''Miklagard'' (Çok büyük şehir) olarak adlandırdıkları İstanbul, Vikinglerin o zamana kadar gördükleri en büyük şehirmiş.

Oslo şehir merkezi akşam görüntüsü.


Yukarıda gördüğünüz dinozor iskeleti Oslo jeoloji müzesinde bulunuyor. Bu müzede dünyanın oluşumuna dair bir çok şey öğreniyorsunuz.

  
(Yukarıdaki resimde ) Oslo Üniversitesi Oslo'nun tam merkezinde yer alıyor. Ayrıca hemen çaprazında Norveç Parlamentosu (aşağıda resimde) bulunuyor. Parlamentoya istediğiniz kadar yaklaşın kimse bir şey demez.


Vigeland Park şehrin önemli turistik yerlerinden biri. Burası bir açık hava müzesi gibi. Bir çok heykel var ve hepsi çıplak.

Oslo'ya sonbahar-kış döneminde gelecekseniz yanınızda mutlaka bere, eldiven, atkı getirin. Aksi taktirde saçma salak örgü bir bereye 50 Euro ödeyebilirsiniz. Soğuk kulaklarınızı fena kesebilir yanınızda bere yoksa almaya mecbur kalıyorsunuz. Benim gittiğim dönemde hava
-17 derece civarındaydı ve gün batımı saat 3-3.30 saatlerindeydi. Güneş batımınına göre gezeceğiniz yerleri ayarlayın. Oslo Ulusal Sanat Galerisi'nde Munch'ün ünlü tablosu Çığlık bulunyor. Galeriye girmek ücretsiz fakat resim çekmeyin. Oslo'da marketlerden su almayın. 0.5 lik sular 4 Euro.Bunun yerine boş bir pet şişeye musluktan su doldurun. Suların tadı çok güzel ve dünyadaki en kaliteli su. Oslo'ya gitmeden önce http://www.visitoslo.com/ adresi üzerinden Oslo Pass alın. 48 Saatlik pass almanızı tavsiye ediyorum. Burada ödeme yaptıktan sonra bir belge mail adresinize yollanacak. O belgenin çıktısını alın ve turizm ofisine verin. Onlar size Pass'inizi verecek. Bileti aldıktan sonra bineceğiniz ilk metro ya da otobüse 1 defaya mahsus olmak üzere bastırın. Bir kaç defa damga bastırırsanız biletiniz geçersiz oluyor. 1 defa bastırdıktan sonra şöförlere ya da kondüktörlere sadece bileti göstermeniz yeterli. Bu bilet sayesinde bir çok müzeye ücretsiz giriş yapabiliyorsunuz. Ayrıca ilginizi çekerse Bygdoy yarımadasında bulunan Kon-tiki, polar ve gemi müzelerine gitmenizi öneriyorum. Gitmek istediğiniz yerlere giden metro ve otobüs hatları turist ofisinden alacağınız Oslo Guide da yazıyor. Norveçliler çok sıcak ve samimi insanlar ve herkes İngilizce biliyor. Soru sormaktan çekinmeyin. Geliş-gidişlerinizi Rygge havaalanından yapacaksanız otobüs seçeneğiniz veya sizi trene ücretsiz götüren otobüs seçeneğiniz var. Otobüsle gitmek daha mantıklı ve ucuz. Geliş-gidiş bileti alacağınızı şöföre söyleyin ve vereceği bileti kaybetmeyin. Giderken o bileti vererek otobüse bineceksiniz. Son olarak sakın taksi kullanmayın. 200 metre mesafeye 25-30 Euro para ödeyebilirsiniz.  Metroda sohbet ettiğim yaşlıca bir kadın çok iyi İngilizce konuşuyordu. İtalyanca'yı daha iyi biliyorum dedi. Daha önce Antalya'ya geldiğini söyleyen bu kadın Antalya'da bir kadının teyzemizin oturması için çocuğunu kucağına almasına çok şaşırmış. Bu tarz inceliklerin Norveç'te olmadığını söylüyor. Ayrıca Türkiye'nin Avrupa'da yaşayan Türkler yüzünden çok yanlış tanındığını belirtiyor.